Uluslararası arenada dikkat çeken yeni bir gelişme, ABD basını tarafından ortaya kondu. The New York Times ve Washington Post gibi önde gelen gazetelerin haberlerine göre, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İran'a yönelik bir saldırı için 2024 yılına yönelik stratejik bir plan oluşturmuş durumda. Bu durum, Ortadoğu'daki jeopolitik dengeleri bir kez daha sarstı ve bölgedeki ülkelerin nasıl bir törpüleme geliştireceği üzerine tartışmalara yol açtı. Peki, Netanyahu'nun bu saldırı kararında hangi faktörler etkili oldu? Ve bu karar, Israel-Iran ilişkilerini nasıl şekillendirecek?
İsrail’in İran’a karşı uzun süredir sürdürdüğü endişe, tarihsel temellerle dolu. İran'ın nükleer programı, İsrail için her zaman bir tehdit olarak algılandı. Netanyahu’nun, 2024 yılına yönelik bir saldırı planı yapmasının sebeplerini analiz ettiğimizde, bu kararı öncelikle iç politik konjonktürden bağımsız bir durum olarak ele almanın gerekliliği ortaya çıkıyor. İsrail’de yaklaşan seçimler, Netanyahu’nun yönetimindeki koalisyonun güçsüzlüğü ve İran’ın nükleer kapasitesindeki olası ilerlemeler, bu kararı daha da sorgulanabilir kılıyor. İsrail’in yaklaşan seçim süreci, Netanyahu’yu daha sert bir tutum benimsemeye itiyor. Bu noktada, uluslararası destek arayışının yanı sıra iç siyasetteki dinamikler de belirleyici rol oynamaktadır.
Netanyahu’nun 2024’te olası bir askeri müdahale tasarısı, yalnızca İsrail ve İran arasındaki ilişkilere değil, aynı zamanda bölgedeki diğer güçlerle olan dinamiklere de etki edecektir. İran’ın Suriye’deki varlığı, Hizbullah gibi gruplarla olan ilişkileri ve bölgesel istikrarsızlık durumu her an patlak verebilecek bir krize zemin hazırlıyor. Böyle bir durumda, tabii ki ABD’nin tutumu da büyük önem taşıyor. Biden yönetiminin İsrail'e sağladığı askeri destek ve İran’a karşı uygulanan yaptırımlar göz önüne alındığında, Washington'un bu saldırıya nasıl bir yanıt vereceği merak konusu. ABD’nin, İran’ın haksız yere nükleer silah edinmesine karşı çıkan bir tutum sergilemesi, bölgede askeri bir çatışmanın kapısını aralamaktadır.
Diğer yandan, rahat bir nefes alabileceğimiz bir husus da, uluslararası kamuoyunun bu durumdaki tepkileri olacaktır. Rusya, Çin ve Avrupa Birliği gibi küresel güçlerin, bu tür bir askeri eylem karşısında nasıl bir strateji geliştirecekleri de önemli bir soru işareti. Bu bağlamda, 2024’teki olası bir saldırının yalnızca askeri bir çatışma değil, aynı zamanda diplomatik bir kriz ortamını da beraberinde getirebileceği unutulmamalıdır. Yani, Netanyahu’nun planı sadece askeri bir koltuk değil, aynı zamanda birçok ulus arasında diplomatik bir rekabet halini alacaktır.
Sonuç olarak, Netanyahu’nun 2024'te İran'a yönelik askeri müdahale planı, bölgedeki dengeleri önemli ölçüde değiştirebilir. Bu durum, hem uluslararası siyasetle olan bağlantıları hem de iç politik dengeleri etkileme potansiyeli taşımaktadır. Ukrayna ve Rusya arasındaki kriz ortamı gibi başka çatışmalara dikkat çekerken, Ortadoğu’nun geleceği üzerine sorgulayıcı bakış açıları geliştirmek giderek daha da önem kazanıyor. Herkes için net olan bir şey varsa, o da Netanyahu'nun karanlık bir geleceğe işaret eden bu planının, bölgedeki silahların seslerini her zamankinden daha fazla yükselteceğidir.