Denizli'de yaşanan olay, birçok kişinin yüreğini dağlarken, şizofren bir doktorun yatalak annesine uyguladığı şiddet, kamuoyunda büyük infial yarattı. 30 yaşındaki B.A., annesi H.A.'yı döverek komaya soktu. Olayın ardından hastaneye kaldırılan kadın, şu anda yaşam mücadelesi veriyor. Bu korkunç olay, aile içindeki şiddet konusunu bir kez daha gündeme taşıdı ve toplumda ciddi bir kaygı yarattı.
Olay, geçtiğimiz hafta Denizli’nin merkezi bir mahallesinde yaşandı. B.A., annesi H.A. ile birlikte yaşadığı evde, bir süre önce şizofreni vakası olarak tedavi gördüğü belirtilen sağlık durumu nedeniyle ruhsal çöküntü yaşadığı iddia edildi. Annesinin bakımını üstlenen B.A., çarpıcı bir şekilde, gündüz saatlerinde annesine fiziksel şiddet uygulamaya başladı. Olayın tanıkları, kadının çığlıklarını duyduklarında müdahale etmekte geç kaldıklarını ifade ettiler.
Mahalle sakinlerinin ihbarı üzerine olay yerine gelen polis ve sağlık ekipleri, şiddete maruz kalan H.A.'yı hemen hastaneye kaldırdı. Yapılan muayene ve tetkiklerin ardından, H.A.'nın ciddi bir şekilde yaralandığı ve komaya girdiği belirlendi. Ekipler, B.A.'yı evde gözaltına aldıktan sonra, adli mercilere teslim etti. Savcılık, B.A. hakkında 'kasten adam yaralama' ve 'ağır yaralama' suçlaması ile tutuklama talep etti. Neredeyse tüm Türkiye’nin dikkatini çeken bu olay, hukuki olarak da önemli sonuçlar doğurmaya aday.
Bu tür olayların en önemli sebeplerinden biri, aile içindeki şiddetin yalnızca fiziksel değil, ruhsal çöküntülerle de ilişkilendirilmesidir. B.A.'nın durumu uzmanlar tarafından değerlendirildiğinde, şizofreni gibi ciddi bir ruhsal hastalığın, bireyin zihinsel sağlığını nasıl etkilediği açıkça ortaya çıkmaktadır. Aile üyeleri arasında yaşanan şiddetin ardında, çoğunlukla çözülmemiş psikolojik ve sosyal sorunların yattığı bilinmektedir. Bunun yanında, toplumda artan stres ve baskılar da bireyleri bu tür tehlikeli davranışlara yönlendirebilmektedir.
Uzmanlar, bu tür vakaların önlenebilmesi için öncelikle ruh sağlığı ile ilgili farkındalığın artırılması gerektiğini vurguluyor. Aile içindeki şiddet konusunun toplumda normalleşmemesi için herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğine dikkat çekiliyor. Eğitim programları, seminerler ve destek grupları ile bireylerin ve ailelerin ruhsal sağlıkları üzerinde daha fazla durulması gerektiği ifade ediliyor.
Bu olay üzerinden geçici bir zaman geçtikten sonra, Türk toplumunun bu tür travmalarla nasıl başa çıktığı, alınacak önlemler ve bu önlemlerin uygulanabilirliği açısından büyük bir test sürecine gireceği aşikardır. Aile içi şiddet, sadece şiddete maruz kalan bireyleri değil, aynı zamanda çevresinde bulunan diğer aile üyeleri ve toplumun genel yapısını da etkilemektedir. Dolayısıyla, bu olayla birlikte sadece bireysel tedavi değil, toplumsal bir bakış açısıyla ele alınması gereken bir sorun olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.
Denizli'deki bu vahim olayın akabinde tüm Türkiye, adalet sisteminin ne gibi adımlar atacağını merakla bekliyor. Olayın medyaya yansıması, toplumda bu tür hastalıkların ve aile içi şiddetin ele alınması gerektiğini bir kez daha gündeme taşıyarak, yürütülen sosyal yardım projelerinin önemini gün yüzüne çıkarttı. B.A.'nın ruhsal durumu değerlendirilirken, annenin hastanede verdiği yaşam mücadelesi devam etmekte. Tüm bu süreçler, toplumun aydınlatılması ve bu tür acıların bir daha yaşanmaması adına umut verici bir değişimin habercisi olabilir.